Türkiye’nin Enerjisi: E-Ticaret

Tubisad’ın 2019 raporuna göre Türkiye’nin yıllık e-ticaret hacmi %42 büyüme ile yaklaşık 60 milyar TL civarına ulaştığını keyifle inceledik. Niyetimiz çarşaf çarşaf yayınlanan raporların detayına girmek değil, raporun söylemediği görünmek istenmeyen buzdağı hakkında konuşmak.

 

Türkiye’nin e-ticaret büyümesi ve hacmi tüm potansiyelleri irdelediğimizde deve de kulaktan ziyade kirpik parçası olarak bile değerlendirilebilir. Tabi bu potansiyeller derken aslında taç çizgisine yakın bir tabir kullanmış olup neymiş bu yapısal reformlar tadından öteye geçip detayları incelemek faydalı olacaktır.

Sahip olduğumuz genç ve tüketim açlığı doruklarda olan nüfusun dinamizmini konuşmaktan sıkıldığımız noktada genç demografik gücün daha tecrübeli nüfusu da enerjisiyle ileri iteklediğini de işin içine kattığımızda nükleer bomba etkisi oluşturacak bir enerjiden bahsettiğimizi söyleyebiliriz. Bu enerjiyi yönetmek elbette kolay olmamakla birlikte istediklerini, hayal ettiklerini veya hayal edemediklerini ulaşabilecekleri standartlarda sunmak enerjinin keyfini sürmeye yeterli ilk adımlar olacaktır.

Coğrafi konumumuzdan dolayı sahip olduğumuz kudret damarlarımızdaki lojistik gücümüzü de henüz açığa çıkarmış değil. Türkiye 2 saatlik uçuş ile 50’den fazla ülkeye ulaşabiliyor ancak bu ülkelere şu anda daha çok turist gücü göndererek ulaşabiliyoruz. Kara, hava ve deniz ulaşımı da dahil olarak tüm imkanlara sahip olduğumuz halde henüz verimli tüketemediğimiz bir enerji birikimi de yaşadığımızı söylemek hiç de iddialı bir cümle olmayacaktır.

Lojistik maliyetleri özellikle E-Ticaretin temel sorunları arasında gösterilir ancak ne kadar gerçekçi diye dünya standartları ile kıyaslarsak pek de öyle değil gibi görünüyor. Bu konuda hizmet alan firmaların yakındığı ilk konu maliyetler olmakla birlikte bir diğer konu da alınan hizmet. Nihai müşterisine verdiği hizmetin kalitesinin maliyetini müşterisine yansıtamayacağını, yansıtsa karşılığını alamayacağını düşünen markalar bu maliyetleri her zaman iş ortaklarına yüklemeyi ana ilke ediniyorlar. E tabi biz de nasibimizi almıyor değiliz ☹ Burada doğru bir iş yönetiminde söz edilebilir mi deyip derin konuyu kıyıdan geçelim. Görünen köyde kılavuzu da sorsak sanırım lojistik firmaları tüm hizmeti bedava sunsalar hizmet alanlar üzerine para isterler gibi görünüyor.

E-ticaret konuları içerisinde lojistik deyince hemen arkasından e-ihracat konusuna afili bir şekilde geçiş yapılır, doğrudur da ancak belki daha öncesinde masaya yatırılması gereken konunun iş modelleri olması gerektiği çok az kişi tarafından konuşulur. Tabiatı itibarı ile e-ihracat deyince ağız sulandıran ve balkondan sarkıtılan sepete iki ekmek bir süt sıkıştırma kadar kolay ifade edilen bu süreç için her şeyden önce iş modeli alternatifleri üzerinde yoğunlaşmak daha hızlı anlaşılmasına aksiyon alınmasına imkan tanıyacağını düşünüyoruz.

E-ihracat deyince sloganlar tüm Dünya’ya satabilir misin? Evet satabilirsin ancak bu herkes için geçerli cümle ‘’Doğru iş modeli ve sürdürülebilir operasyon maliyet dengesine göre ürün ve hizmetinize uygun her ülke ve bölgeye e-ihracat yapabilirsiniz’ demek sanki ayakları daha bir yere basan tanım oluyor. Peki doğru iş modeli nedir dediğimizde karşımıza ezber söylemlerden başka bir tecrübe pek fazla çıkmadığından pek de nükleer enerji potansiyelimiz demek doğru değil şu aşamada. Olsa olsa şu aşamada mantar tabancası etkisindeyiz diyebiliriz. Bulunduğumuz konumu ve imkanlarımızı doğru analiz etmeden farklı ülkelerin imkanlarına odaklandığımız da bir gerçek. Türkiye’nin yakın coğrafyasını dikkate aldığımızda Avrupa ve Asya arasında bir hub noktası olma imkanını bir kenara bırakıp farklı kıta ve bölgelerde hub noktası arama nedenleri doğru analiz edilmelidir. Tabi yine yapısal reformlar konusuna girmek durumunda olmadan konuyu uzmanlarına bırakalım.

Tam da bu aşamada ürün ve hizmet sunan firmalarımızın e-ticaret vizyon ve yönetimlerine yumuşak bir geçiş yapmış olalım. Ürün üretim ve tedarik konusunda minör konular hariç büyük sorunları olmayan bir ülke olarak, ürünlerimizi sanal dünyada ne kadar sergileyebildiğimiz sorusuna gelince bir nükleer enerji daha karşımıza çıkıyor. Üretim temelli ve ticari yapısı offline satış kültürüne dayalı nice firma ve markalarımız var ki dijital yapıya adapte olamadıkları için online dünyada kendilerini göremiyoruz ve/veya çok kısıtlı görüyoruz.

Önde giden avm markalarının birçoğuna çek kesecek kadar güçlü olan bu potansiyelin farkında. Ancak doğru adımı atacakları noktalar konusunda da tedirginler. Doğru iş modelleri, teknolojik yatırımlar ekip yatırımları vs. gibi konularda da kendi yetkinlerine güvenmediklerinden bebek adımları ile ilerlemek, durumunda kalıyorlar.

Doğru ekip kurma çabaları tecrübe etmedikleri birçok sorunu da beraber getiriyor. Ekibin yetkinliğini ölçümleme, aynı dili konuşma, tecrübeli ekip maliyetleri vs. gibi kendilerince bilinmez sular olan konularda hızlı karar verilemiyor maalesef. Bu sebeple bir sihirli elin değmesini beklemek koşuluyla kendilerini daha güvende gördükleri ve tecrübe sahibi oldukları satış modellerinde kalmayı tercih ediyorlar. Eh biraz da patronaj firmaları olduğundan dolayı desek kimseyi kırmış olmayız.

Tabi bu konuda önemli bir noktada firmaların dijitalleşmesi süreçleri olduğuna göre teknoloji konusu da başka bir potansiyel alanımız olduğunu da söylemek gerekir. Teknolojik yatkınlığımız ve çeşitliliğimizin gelişim noktalarının olması ile birlikte mevcut bulunduğumuz nokta itibarı ile hiç de kötü değiliz.

Bazen teknolojik süreçlerin gelişimi için konu ile ilgili uzmanlarımızın uzay mekiği yapıyormuşçasına hareket etmeleri işin eğlenceli tarafı olsa da e-ticaretin temel sorununun teknoloji olduğunu söylemek de çok insafsızlık olmaz. Teknoloji firmalarının her ihtiyaca hitap eden bir yapıya girmeye çalışmaları tanım karmaşasına sebep olduğu gibi firmaların doğru iş modeli kurma konusundaki tecrübe ihtiyacı sebebi ile hangi teknolojik yapı ve yatırımı yapma konusunda da kararsız kaldıkları görülüyor. Bu durumda da deneme yanılma metodu devreye giriyor ve bunun maliyetleri de zaten tecrübe sıkıntısı yaşayan firmaları demotive ediyor. Dolayısıyla bir potansiyel enerji daha maalesef değerlendirmeden havaya karışmış oluyor.

En nihayetinde diyerek yazımızı bitirmeye başlayalım. E-ticaret hacminde gelinen nokta sevindirici olsa da gelişim hızının çok daha hızlı olabileceğini söylemek çok sıradan bir cümle olurdu. Gelişim hızı Dünya’da öncü bir ülke olabilirdi demek ortalama bir iyimserlikle söylenmiş olurdu. Dünya’nın bir numaralı ülkesi olabilirdi demek ise potansiyel güçlerine ve gelişimine odaklanarak uzun vadeli, sabırlı bir planlama ve yönetimle imkansız olmayan bir vizyon olurdu.

Kaynak: www.tubisad.org.tr/tr/images/pdf/dd-tusiad-eticaret-raporu-2019.pdf

 

× Whatsapp